2017 yılında kabul edilen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile 01.01.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere hayatımıza giren iş uyuşmazlıklarında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk uygulamasında epey bir süre geride kaldı.
Bu düzenlemeye başlangıçta karşı çıkan pek çok kişinin ortak noktası, ekonomik ve sosyal olarak güçsüz konumdaki çalışanların haklarına ulaşma süreçlerini daha da uzatacak bir süreç olacağı endişesiydi.
Zaman içerisinde uygulama ne yönde gerçekleşti? Bu sorunun birden fazla cevabı olabilir. Bakanlığın zorunlu arabuluculuğun çözüm odaklı olarak işletilmesi için ciddi bir çaba ve emek harcadığını söylemek mümkün sanırım.
Bakanlık verilerine göre 02.01.2018 ile 24.10.2019 tarihleri arasında görevlendirme yapılan toplam 682.139 dosyanın 423.612’sinde (toplam başvuruların %65’i) anlaşma sağlanırken 223.426 başvuru anlaşamama ile sonuçlanmıştır. Rakam ve oranlar hayli iddialı, bir o kadar da net.
Yanı sıra, 2019 yılı sonunda yapılacak arabuluculuk sınavına 30 bin civarında başvuru olması da ilginin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.
Beri yandan, şöyle bir durum ortaya çıktı sanki; öncesinde dava noktasına gelmeyecek pek çok uyuşmazlıkta, avukatsız, harcama yapmaksızın şansını denemek isteyen çok sayıda çalışan bu yola başvurdu. Geniş bir tutar aralığından pazarlığın da söz konusu olmasıyla olumlu sonuçlanan başvuru sayısı artarken, ciddi nitelikteki uyuşmazlıklarda, özellikle sendikal hakların kullanımı nedeniyle ve/veya örgütlenme haklarını kullanan işçilerin işveren tarafından kasten işten atılması gibi uyuşmazlıklarda süreç tamamıyla tüketilmesi gereken bir şekil şartına indirgenmiştir.
Uygulamada, mahkemeden mahkemeye, hakimden hakime değişen bazı durumlar da var. Çoğu mahkeme, arabuluculukla ilgili şekil şartlarını hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma ilkeleri doğrultusunda çalışan lehine yorumlarken, az sayıda da olsa bazı hakimlerin şekil şartlarını çalışan aleyhine yorumlayarak bozulan ama yargılamayı büyük ölçüde uzatan usulden/dava şartı yokluğundan ret kararları vermişlerdir.
Örneğin Ankara 28.İş Mahkemesi 2018 yılında verdiği kararlarla, arabuluculuk tutanağının süresinde ibraz edilmemesi, tutanakta mevcut hatalar gibi gerekçelerle “dava şartı yokluğundan” ret kararları vermiştir. Bu kararlar istinaf yargılaması sonucunda düzeltilmiş, kaldırılmış ise de yargılama süresi inanılmaz bir şekilde uzamıştır.
Arabuluculuk süreçlerinin UYAP’da kayıtlı olması, dava açılırken dilekçede bu başvuruya dair uyap bilgilerinin sunulması karşısında, devletin resmi kayıt ortamı olan UYAP’da bulunan ve hakimin bir tık mesafesinde erişebileceği bilgi ve belgelerin sunulmaması nedeniyle davaların usulden reddedilmesi, gerçekten önemli bir bakış açısı eksikliğini göstermektedir.
Çalışma ve Toplum Dergisi’nin 63.sayısında yayımlanan Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 07.05.2019 tarihli yeni bir kararının konusu da arabulucudan kaynaklı bir hata nedeniyle ortaya çıkan durumun nasıl yorumlanacağına dairdir.
Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 2019/3610 E. 2019/10073 K.sayılı kararına konu uyuşmazlıkta; işçilik alacaklarının ödenmesi istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesi tarafından, arabuluculuk son tutanağında taraflar arasındaki ihtilafa konu hususların tespit edilemediği gerekçesiyle davanın usulden/dava şartı yokluğundan reddi kararı istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla uygun bulunur. Temyiz üzerine dosya Daire önüne gelir.
Dosyayı inceleyen Daire, 07.05.2019 tarihli kararı ile ret kararını bozarken;
şçilik alacaklarına dair uyuşmazlıklarda anlaşamama halinde düzenlenecek tutanakta, talep edilen her bir tazminat ve alacak kaleminin açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu, ancak yasal düzenlemeler gereği tutanağı düzenlemenin arabulucuya verilmiş bir görev olduğu, bu nedenle tutanakta bu yönde bir eksiklik olması durumunda bunun arabulucu hatası olarak kabul edilmesi gerektiği, nitekim başlangıçta bu tutanağın şekline dair bir hazır form olmamasına rağmen, hatalar nedeniyle Haziran 2018’de yürülüğe giren yeni yönetmelikte bir başvuru formu örneğinin oluşturulduğu, arabulucu hatası olarak kabul edilmesi gereken bir eksiklik nedeniyle dava şartının sağlanmadığı yorumu yapılmasının hak arama özgürlüğünü aşırı bir şekilde zorlaştıran bir hal olacağı, bu durumda da zamanaşımı, artan yargılama giderleri ve en nihayetinde arabulucuların sorumluluğuna kadar uzanan bir dizi olumsuz sonucun doğacağı, sonucuna varmıştır.
Nihai olarak verilen bu kararla davacı açısından olumlu bir noktaya gelindiği düşünülebilirse de aradan geçen iki yıla yakın süre ciddi bir kayıptır. Arabuluculuğun önem ve titizlikle yerine getirilmesi gereken bir uğraş olduğunu da gösteren bu kararların uygulama süreçlerini kısa sürede belirginleştirmesinde büyük yarar olduğu açık.