Arabulucunun Hatası Durumunda Dava Şartı Gerçekleşeceği

Zorunlu arabuluculuk, İş Mahkemeleri Kanunu’nda dava şartı olarak düzenlenmiştir. Arabuluculuk sürecinin işleyişi ve tarafların uzlaşma veya uzlaşamama durumlarının belgelendirilmesi, bu sürecin kritik aşamalarını oluşturur. Ancak süreçte bazı aksaklıklar ve hatalar meydana gelebilir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2019 tarihli, 2019/3610 Esas ve 2019/10073 Karar sayılı içtihadında, arabulucunun hatalı düzenlediği anlaşmazlık tutanağına rağmen dava şartının gerçekleşmiş sayılacağına hükmedilmiştir. Bu karar, arabuluculuk sürecinde arabulucunun rolü ve sorumluluğu üzerinde önemli etkiler doğurmuştur.

Arabulucunun Rolü ve Görevleri

Arabulucu, tarafların taleplerini dinleyen ve uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak için müzakereler yürüten bir uzmandır. Arabuluculuk sürecinin işleyişi, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na dayanır. Bu kanunun 17/2. maddesi gereğince, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları konular veya arabuluculuk sürecinin nasıl sonuçlandığı bir tutanakla belgelendirilmelidir. Ancak Yargıtay’ın incelediği olayda, arabulucu, tutanakta anlaşmazlık konularını detaylıca belirtmeyerek sadece genel ifadeler kullanmıştır. Örneğin, işçi-işveren uyuşmazlığı şeklinde soyut bir tanımlama yapılmıştır. Bu durum, mahkemede tarafların hangi alacak kalemleri üzerinde anlaşamadığı konusunun tespitini zorlaştırmıştır.

Arabulucunun Hatası: Uyuşmazlık Kalemlerinin Belirtilmemesi

Yargıtay kararı, arabulucunun tutanakta hangi alacak veya tazminat kalemleri üzerinde anlaşmazlık olduğunu belirtmemesini bir hata olarak değerlendirmiştir. Ancak bu hata, dava şartının gerçekleşmemiş olduğu anlamına gelmemektedir. Aksine, karar metninde vurgulandığı üzere, arabulucunun bu eksikliği, arabuluculuk sürecinin tamamlanmadığı veya dava şartının yerine getirilmediği anlamına gelmez. Arabuluculuk bir yargılama faaliyeti olmadığından, sürecin esnekliği gereği talepler artırılabilir veya değiştirilebilir. Bu nedenle, arabuluculuk sürecinde ortaya çıkan eksiklikler, işçi veya işverenin mağduriyetine sebebiyet vermemelidir.

İş Hukuku ve İşçinin Korunması İlkesi

Yargıtay, iş hukukunda işçinin korunması ilkesine dikkat çekmiş ve arabuluculuk sürecindeki hataların işçinin aleyhine yorumlanmaması gerektiğini vurgulamıştır. İşçi ile işveren arasındaki güç dengesizliği göz önüne alındığında, bu tür hataların işçinin hak arama özgürlüğünü aşırı derecede zorlaştırdığı ve Anayasa’nın hak arama özgürlüğü ilkesiyle bağdaşmadığı ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi de bu konuda verdiği bir kararda, arabuluculuk sürecinin hak arama özgürlüğünü imkânsız hale getirmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda, arabuluculuk sürecinde yapılan hatalar, dava şartının sağlanmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır.

Sonuç

Yargıtay’ın bu kararı, arabuluculuk sürecinde arabulucunun yaptığı hataların dava şartını ortadan kaldırmayacağını açıkça ortaya koymuştur. Bu karar, arabulucuların süreçteki sorumluluklarını daha da belirgin hale getirse de tarafların haklarının korunması açısından önemli bir güvence sağlamaktadır. Dolayısıyla, arabuluculuk sürecinin etkin ve adil bir şekilde yürütülmesi için arabulucuların görevlerini dikkatli bir şekilde yerine getirmesi, tarafları bilgilendirmesi ve anlaşmazlık tutanaklarını özenle düzenlemesi gerekmektedir.


KARARIN TAM METNİ:

T.C.YARGITAY
9.Hukuk Dairesi

Esas No. 2019/3610
Karar No. 2019/10073
Tarihi: 07.05.2019

l ARABULUCULUK
l ARABULUCU AŞAMASINDA TALEPLERİN DEĞİŞEBİLECEĞİ
l SON TUTANAKTA TARAFLARIN UZLAŞTIĞI VEYA UZLAŞMADIĞI KONULARIN KALEM KALEM BELİRTİLMESİNİN GEREKMESİ
l ANLAŞMAZLIK TUTANAĞINDA ALACAK-LARIN KALEM KALEM BELİRTİLMEMİŞ OLMASININ ARABULUCUNUN HATASI OLARAK GÖRÜLÜP DAVA ŞARTI KOŞULUNUN GERÇEKLEŞTİĞİNİN KABULÜNÜN GEREKTİĞİ

ÖZETİ: 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu‘nun 3/1.maddesinde “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür.
Aynı Kanun’un 3/21.maddesi uyarınca uygulanan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkların-da Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3.maddesinde ise “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür” denilmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği belirlenmiştir.
Arabuluculuk ile ilgili gerek 7036 sayılı Kanun gerekse de 6325 sayılı Kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi müphem durumlar olması halinde ise uyuşmazlığın kapsamı arabulucu tarafından belirlenir. Zira arabuluculuk faaliyeti bir yargılama faaliyeti olmadığından görüşmeler sırasında talepler artırılabilir, değiştirilebilir.

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2.maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek son tutanağın arabulucu tarafından düzenleneceği açıkça kurala bağlanmıştır.

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 23/3. maddesinde, başvurunun dilekçe ile veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilmiştir.
Yönetmeliğin 20.maddesinde arabuluculuğun sona ermesi düzenlenmiş olup bu maddenin (3). bendinde arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına tarafların karar vereceği ancak arabulucunun bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapacağı belirtilmiştir. Şu hale göre son tutanağın tarafların beyanına göre oluşturulması asıl ise de, arabulucunun görevleri arasında tutanağın içeriği ve düzenlenme şekli konusunda tarafları bilgilendirmesi de gerekir

İş Hukukunun ortaya çıkışının temel sebebi; esasen eşit olmayan işçi ve işveren arasındaki hukuki ilişkileri düzenlemesidir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun genel gerekçesinde, “dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin madde ile diğer düzenlemelerde iş yargısının temeli olan çabukluk, basitlik, emredicilik, zayıfın korunması ve ucuzluk ilkeleri”nin dikkate alındığı açıklanmıştır. İşçinin, hak ve alacaklarını en kısa sürede ve en basit yoldan almasını sağlamaya yönelik getirildiği anlaşılan bir kurumun, işçinin aleyhine yorumlanması doğru olmaz. Aksine Yasa’nın gerekçesinde belirtildiği gibi zayıf konumda olan işçinin korunması esastır.
Kaldı ki, arabuluculuğa başvurma işçi açısından olduğu gibi işveren açısından da zorunluluktur. Bu tür uygulama hataları işveren açısından da gündeme gelebilmektedir.

Anlaşmazlık tutanağında her bir tazminat ve alacak kaleminin açıkça gösterilmemesinin arabulucunun hatasından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bu eksikliğin de dava şartının sağlanmadığı şeklinde yorumlanması, hak arama özgürlüğünü aşırı şekilde zorlaştıran bir hâl olarak değerlendirilebilir.
Zira, Anayasa Mahkemesi, dava şartı olarak arabuluculuğa dair yasal düzenlemenin iptali isteğiyle ilgili olarak verdiği kararında(AYM 11.07.2018 gün, 2017/178 E, 2018/ 82 K.), düzenlemenin hak arama hürriyeti ve bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliğinde olduğunu kabul etmiş ancak “Arabuluculuğa başvuru zorunluluğunun, kişilerin hak aramalarını imkânsız hâle getiren veya aşırı derecede zorlaştıran etkisiz ve sonuçsuz bir sürece neden olmadıkça hak arama hürriyetinin özüne dokunduğu söylenemez” şeklinde gerekçeyle bir çeşit sınır tayin etmiştir.

Dava şartı olarak arabuluculuğun ağır koşullara bağlanması ve birkaç defa bu yola başvurulmasının gerekliliğine dair uygulama, işe iade davalarında hak düşürücü süre sorunlarının yaşanmasına, tazminat ve alacaklar yönünden alacağın kısmen zamanaşımına uğramasına, birden fazla arabuluculuk ücretlerinin yargılama giderlerine eklenmesiyle bu yöndeki sorumluluğun taraflara paylaştırılmasında tereddütlere ve en nihayet arabulucunun sorumluluğuna neden olabilecektir.
Bu tür anlaşmazlıklara ve tereddütlere meydan verilmemesi için arabuluculuk tutanağında tarafların anlaştıkları yada anlaşamadıkları alacak kalemleri tek tek belirtilmelidir.

Dava şartı olan zorunlu arabuluculuk uygulamalarında başlangıçta hem talepte bulunanlar ve hem de arabulucular tarafından yapılan bu tür hatalar tarafların mağduriyetlerine sebebiyet verdiği gibi arabuluculuk uygulamasının amaçlandığı gibi uygulanmasına engel olduğundan, arabuluculuk kanununa dayanılarak çıkartılan ve 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin ve aksaklıkları gidermek amacı ile uygulamaya sokulan arabuluculuğa hangi konularda başvurulduğuna ilişkin “başvuru formu“ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihine kadar arabuluculuk anlaşamama tutanağın-da arabuluculuğa konu alacaklar tek tek belirtilmeden “ işçilik alacakları” “işçi-işveren uyuşmazlığı” gibi soyut ifadeler kullanılmış ise, başvuru formu getirtilip, talepler açık açık belirtilmiş ise talep formunda belirtilen alacakların görüşmelere konu edildiği, açıkça belirtilmemiş ise taraflar arasındaki işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiği kabul edilmelidir.

DAVA: Davacı, işçilik alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin red kararına karşı davacı avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi davacı avukatının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin kararı süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin 29/09/2017 – 22/01/2018 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığını ve iş akdinin haksız olarak sonlandırıldığını ileri sürerek ihbar tazminatı, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri, hafta tatili ücreti, ücret alacağı ve asgari geçim indirimi alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde yer alan hususları kabul etmediklerini, davacının müvekkil firma nezdinde hak ettiği alacağının bulunmadığı, tüm hakedişlerinin kendisine ödendiğini savunarak davacının davasının reddini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece; anlaşamamaya dair son tutanağın “işçi – işveren uyuşmazlığı” şeklinde düzenlendiği ve arabuluculuk tutanağında taraflar arasındaki ihtilafa konu hususların tespit edilemediği gerekçesiyle davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Ç) İstinaf başvurusu:
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
D) İstinaf Sebepleri:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin işçilik alacakları için arabuluculuk bürosuna başvurduklarını, taraflar arasında yapılan arabuluculuk görüşmesine davalının katılmadığını, davalı yokluğunda katılmama sonucu ile tarafların anlaşamadığını, katılamama sebebiyle olumsuz sonuçlanan arabuluculuk faaliyetinin ardından ilgili tutanaklar ile işçilik alacağı konulu davalarını ikame ettiklerini, Mahkemece 25/10/2018 tarihli duruşmada arabuluculuk bürosuna yazı yazılarak hangi alacak kalemlerine ilişkin arabulucuya başvurulduğunun sorulması kararını verdiğini, ancak görüşmelere davalı taraf katılmadığından arabulucu tarafından katılamama sebepli başvuru görüşmelerinin olumsuz neticelendirildiğini, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3. Maddesinde “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür.” şeklinde düzenleme bulunduğunu, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2018/3318 E. Ve 2018/2118 K. ve 27.09.2018 tarihli kararında; “Arabuluculukla ilgili gerek 7036 Sayılı Kanun gerekse de 6325 Sayılı Kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi, müphem durumlar olması halinde ise, yukarıda da belirtildiği gibi uyuşmazlık kapsamı arabulucu tarafından belirlenecektir.” şeklinde hüküm kurulduğunu,

Bölge Adliye Mahkemesi kararında görüldüğü üzere uyuşmazlık kapsamının arabulucu tarafından belirlenmesi gerektiğini, yerel mahkemece müvekkilinin tüm alacak haklarının tek kalemde çizildiğini, Arabulucu Avukat tarafından yapılan eksik çalışmanın kendilerini alakadar etmemekle birlikte mahkemeyi de bağlamaması gerektiğini, müvekkilinin alacak haklarının arabulucunun keyfi hareketlerine bağlı tutulamayacağını, arabuluculuk müessesinin bir kuralının da görüşmelere katılmayan son görüşme tutanağında imzası bulunmayan taraf lehine bir karar çıksa dahi vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini beyan ederek Bursa 2.İş Mahkemesi’nin 2018/133 E.-2018/785 K. sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

E) Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesi Kararında, arabuluculuğun sona ermesini düzenleyen yasanın 17.md nin 3.fıkrasında “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır” şeklinde düzenleme bulunduğu, dosyaya sunulan arabuluculuk son tutanağında arabuluculuk konusu uyuşmazlığın “işçi-işveren uyuşmazlığı” olarak belirtildiği, belge içerisinde arabuluculuk konusu uyuşmazlığın hangi taleplerden kaynaklandığına ilişkin ibare mevcut olmadığı gibi davacı tarafın hangi alacak kalemi için arabulucuya başvurduğunun tespitinin de mümkün olmadığı, dosyaya sunulan arabuluculuk tutanağında taraflar arasındaki ihtilaf konusu talepler tespit edilemediğinden usulüne uygun bir arabuluculuk tutanağından bahsedilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmış ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

F) Temyiz Başvurusu:
Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararına karşı davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Davacı vekili temyiz başvurusunda özetle, usulüne uygun olarak arabuluculuk başvurusunda bulunulduğu halde arabulucu tarafından yapılan eksik çalışmanın mahkemeyi bağlamaması gerektiğini, davalı tarafın arabuluculuk görüşmemelerine katılmamakla uyuşmazlık kapsamının arabulucu tarafından belirleneceğini, arabuluculuk dava şartını yerine getirmiş olduklarını, ayrıca karşı tarafın arabuluculuk görüşmemesine iştirak etmemesine rağmen aleyhlerine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu bildirmiştir.

G) Gerekçe:
Davacı işçi 20.03.2018 tarihinde açtığı dava ile davalı işveren nezdinde 29.09.2017 – 22.01.2018 tarihleri arasında çalıştığını iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarını tahsili davalıdan talep etmiş olup, dosya kapsamında 31.01.2018 tarihli ”Arabulucuk Son Tutanağı” ve 22.01.2018 tarihli “Arabuluculuk Başvuru Formu” yer almaktadır.
Taraflar arasında “Arabuluculuk Son Tutanağı” 31.01.2018 tarihinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu “işçi-işveren uyuşmazlığı” olarak açıklanmıştır. Aynı tarihli uzlaşamama tutanağında ise işveren tarafın arabuluculuk oturumuna katılmaması ve geçerli bir mazeret de sunmaması üzerine tarafların anlaşmaya varamadıkları belirtilmiştir. 22.01.2018 tarihli “Arabulucuk Başvuru Formu”nda ise dava türü “İşçi İle İşveren İlişkisinden Kaynaklanan (Nisbi)” şeklinde belirtilmiş olup genel bir içerik taşımaktadır.

Arabuluculuk Kanun’da “Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak tanımlanmıştır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/1.maddesinde “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür.

Aynı Kanun’un 3/21.maddesi uyarınca uygulanan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3.maddesinde ise “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür” denilmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği belirlenmiştir.

Arabuluculuk ile ilgili gerek 7036 sayılı Kanun gerekse de 6325 sayılı Kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi müphem durumlar olması halinde ise uyuşmazlığın kapsamı arabulucu tarafından belirlenir. Zira arabuluculuk faaliyeti bir yargılama faaliyeti olmadığından görüşmeler sırasında talepler artırılabilir, değiştirilebilir.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2.maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek son tutanağın arabulucu tarafından düzenleneceği açıkça kurala bağlanmıştır.

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 23/3. maddesinde, başvurunun dilekçe ile veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilmiştir.
Yönetmeliğin 20.maddesinde arabuluculuğun sona ermesi düzenlenmiş olup bu maddenin (3). bendinde arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına tarafların karar vereceği ancak arabulucunun bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapacağı belirtilmiştir. Şu hale göre son tutanağın tarafların beyanına göre oluşturulması asıl ise de, arabulucunun görevleri arasında tutanağın içeriği ve düzenlenme şekli konusunda tarafları bilgilendirmesi de gerekir.

Somut uyuşmazlıkta arabulucunun, tutanak içeriğinin dava şartını karşılayıp karşılamadığı noktasında bilgilendirme yaptığı anlaşılamamaktadır.
İş Hukukunun ortaya çıkışının temel sebebi; esasen eşit olmayan işçi ve işveren arasındaki hukuki ilişkileri düzenlemesidir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun genel gerekçesinde, “dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin madde ile diğer düzenlemelerde iş yargısının temeli olan çabukluk, basitlik, emredicilik, zayıfın korunması ve ucuzluk ilkeleri”nin dikkate alındığı açıklanmıştır. İşçinin, hak ve alacaklarını en kısa sürede ve en basit yoldan almasını sağlamaya yönelik getirildiği anlaşılan bir kurumun, işçinin aleyhine yorumlanması doğru olmaz. Aksine Yasa’nın gerekçesinde belirtildiği gibi zayıf konumda olan işçinin korunması esastır.
Kaldı ki, arabuluculuğa başvurma işçi açısından olduğu gibi işveren açısından da zorunluluktur. Bu tür uygulama hataları işveren açısından da gündeme gelebilmektedir.

Anlaşmazlık tutanağında her bir tazminat ve alacak kaleminin açıkça gösterilmemesinin arabulucunun hatasından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bu eksikliğin de dava şartının sağlanmadığı şeklinde yorumlanması, hak arama özgürlüğünü aşırı şekilde zorlaştıran bir hâl olarak değerlendirilebilir.
Zira, Anayasa Mahkemesi, dava şartı olarak arabuluculuğa dair yasal düzenlemenin iptali isteğiyle ilgili olarak verdiği kararında(AYM 11.07.2018 gün, 2017/178 E, 2018/ 82 K.), düzenlemenin hak arama hürriyeti ve bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliğinde olduğunu kabul etmiş ancak “Arabuluculuğa başvuru zorunluluğunun, kişilerin hak aramalarını imkânsız hâle getiren veya aşırı derecede zorlaştıran etkisiz ve sonuçsuz bir sürece neden olmadıkça hak arama hürriyetinin özüne dokunduğu söylenemez” şeklinde gerekçeyle bir çeşit sınır tayin etmiştir.
Dava şartı olarak arabuluculuğun ağır koşullara bağlanması ve birkaç defa bu yola başvurulmasının gerekliliğine dair uygulama, işe iade davalarında hak düşürücü süre sorunlarının yaşanmasına, tazminat ve alacaklar yönünden alacağın kısmen zamanaşımına uğramasına, birden fazla arabuluculuk ücretlerinin yargılama giderlerine eklenmesiyle bu yöndeki sorumluluğun taraflara paylaştırılmasında tereddütlere ve en nihayet arabulucunun sorumluluğuna neden olabilecektir.

Bu tür anlaşmazlıklara ve tereddütlere meydan verilmemesi için arabuluculuk tutanağında tarafların anlaştıkları yada anlaşamadıkları alacak kalemleri tek tek belirtilmelidir.
Dava şartı olan zorunlu arabuluculuk uygulamalarında başlangıçta hem talepte bulunanlar ve hem de arabulucular tarafından yapılan bu tür hatalar tarafların mağduriyetlerine sebebiyet verdiği gibi arabuluculuk uygulamasının amaçlandığı gibi uygulanmasına engel olduğundan, arabuluculuk kanununa dayanılarak çıkartılan ve 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin ve aksaklıkları gidermek amacı ile uygulamaya sokulan arabuluculuğa hangi konularda başvurulduğuna ilişkin “başvuru formu“ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihine kadar arabuluculuk anlaşamama tutanağında arabuluculuğa konu alacaklar tek tek belirtilmeden “ işçilik alacakları” “işçi-işveren uyuşmazlığı” gibi soyut ifadeler kullanılmış ise, başvuru formu getirtilip, talepler açık açık belirtilmiş ise talep formunda belirtilen alacakların görüşmelere konu edildiği, açıkça belirtilmemiş ise taraflar arasındaki işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiği kabul edilmelidir.

Başka bir deyişle “başvuru formu“ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihi milat kabul edilerek taraflardan kaynaklanmayan bu tür uygulama hataları aşılarak arabuluculuk müessesinin amaca uygun yürütülmesi sağlanmalıdır.
Başvuru formu uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihinden sonraki başvurularda ise başvuran ve özellikle başvuru arabuluculuk ile görevli mahkemenin memuruna yapılmış ise görevli memur başvuru formundaki bu tür eksiklikleri giderecek uyarılarda bulunmalı, 02.06.2018 tarihinden sonraki başvurularda başvuru formu içeriğine itibar edilerek sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, Bursa Arabuluculuk Bürosu tarafından dosyaya sunulmuş 22.01.2018 tarihli “Arabuluculuk Başvuru Formu”nda dava türü “İşçi İle İşveren İlişkisinden Kaynaklanan (Nisbi)” şeklinde genel bir içerik taşımaktadır. 31.01.2018 tarihli “Arabulucuk Son Tutanağı”nda ise arabuluculuk konusu uyuşmazlık “İşçi – İşveren uyuşmazlığı” şeklinde düzenlenmiştir. Arabuluculuğa başvuru tarihinin yönetmelikten öncesine ait oluşu nedeni ile arabulucuğa başvuru dava şartının gerçekleştiği kabul edilmelidir.
Mahkemece eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup, davacının temyiz itirazlarının kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak oradan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

H) SONUÇ:
Bölge Adliye Mahkemesi ile İlk Derece Mahkemesinin kararlarının, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Makalemizi Oylar mısınız?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now

WhatsApp
Merhaba; ben arabulucu ,size nasıl yardımcı olabilirim.