Çek zayi davaları, ticaret hukukunun önemli konuları arasında yer alır ve sıklıkla kambiyo senetlerine dayalı uyuşmazlıklarla gündeme gelir. Çeklerin kaybolması veya çalınması durumunda, senet sahibi için hukuki güvenceler sağlamak amacıyla başvurulan çek zayi davaları, özellikle ticari ilişkilerde önem arz eder. Ancak, son yıllarda ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı olarak kabul edilmiş ve birçok dava için zorunlu hale getirilmiştir. Bu makalede, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/6031 E., 2021/3835 K. sayılı kararında incelediği çek zayi davası ve arabuluculuğun dava şartı olarak uygulanıp uygulanmayacağına dair hukuki tartışma ele alınacaktır.
Çek Zayi Davası ve Arabuluculuğun Dava Şartı Olarak Kabulü
Yargıtay’ın ilgili kararında, davacı taraf, kargo yoluyla gönderilen çeklerin çalınması nedeniyle çeklerin zayi olduğunu iddia ederek hem çeklerin zayi ilanlarının yapılmasını hem de icra takibinin durdurulmasını talep etmiştir. Davacı taraf ayrıca çeklerin iadesi ve davalı tarafın haksız olarak elinde bulundurduğu çekler nedeniyle tazminata hükmedilmesini istemiştir. Ancak ilk derece mahkemesi, davacının bu taleplerini değerlendirirken, menfi tespit davasının ve çek istirdat talebinin, ticaret hukuku kapsamında dava şartı olarak arabuluculuğa tabi olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle davayı usulden reddetmiştir.
Bu kararda dikkat çekici olan nokta, 7155 sayılı Kanun ile Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi uyarınca, konusu bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat taleplerinde arabuluculuğa başvurmanın zorunlu olmasıdır. Yargıtay’ın ele aldığı bu çek zayi davasında ise davacının menfi tespit talebiyle birlikte çek istirdatı istemesi üzerine, mahkeme bu taleplerin arabuluculuk dava şartı kapsamında olduğunu kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de bu görüşü onaylamış ve davacının istinaf başvurusunu reddetmiştir.
Yargıtay Kararı ve Arabuluculuğun Uygulanabilirliği
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yaptığı değerlendirmede, menfi tespit davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı sonucuna varmıştır. Kararda, Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesinin açık bir şekilde sadece alacak ve tazminat talepleri için arabuluculuğu zorunlu kıldığı vurgulanmıştır. Yargıtay, menfi tespit davasının doğrudan bir alacak tahsiline yönelik olmadığını, sadece borçlu olmadığının tespiti amacıyla açıldığını belirterek, bu tür davaların arabuluculuğa başvurmadan açılabileceği sonucuna ulaşmıştır. Çek istirdatı talebinin de menfi tespit talebine bağlı olarak değerlendirildiği için, bu tür taleplerin arabuluculuk kapsamında değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir.
Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi’nin arabuluculuğu dava şartı olarak kabul etmesinin hukuka aykırı olduğuna karar vermiş ve kararı bozmuştur. Kararda özellikle, arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesinin yasa koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu ve menfi tespit davalarının bu kapsam dışında tutulduğunun altı çizilmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bu kararı, menfi tespit davalarının arabuluculuk dava şartı kapsamında olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Karar, ticari davalarda arabuluculuk şartının hangi durumlarda uygulanabileceği konusunda önemli bir içtihat teşkil etmektedir. Arabuluculuğun dava şartı olarak getirilmesi, ticari uyuşmazlıklarda hızlı ve barışçıl çözüm yollarının önünü açarken, her türlü ticari davanın arabuluculuk kapsamına alınmasının hak arama özgürlüğüne olumsuz etkileri olabileceği hususunda bir uyarı niteliğindedir.
Sonuç olarak, ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı olarak uygulanacaksa, bu uygulamanın hangi tür davalar için geçerli olacağı açık ve kesin bir şekilde düzenlenmelidir. Yargıtay’ın bu kararı, menfi tespit davalarında arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olmadığını vurgulamakta ve bu tür davaların temel özelliklerini dikkate alarak arabuluculuk şartı dışına alınmasını hukuki bir gereklilik olarak sunmaktadır.
Kaynaklar
- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/6031 E., 2021/3835 K. Kararı
KARARIN TAM METNİ
- Yargıtay Hukuk Dairesi 2020/6031 E. 2021/3835 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ: BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 03.10.2019 tarih ve 2019/108 E- 2019/473 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce verilen 20.02.2020 tarih ve 2020/212 E- 2020/261 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili; davacı firmanın alışveriş yaptığı Kahramanmaraş isimli firmaya olan borçlarına karşılık kargo yoluyla 6 adet çekini gönderdiğini, çeklerin ilgili firmaya teslim edilmeden kargo çalışanından çalındığını, bunun üzerine Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat edildiğini, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1148 esas sayılı dosyasıyla çek zayi davası açarak ödemeden men yasağı aldırdığını, ticaret sicil gazetesinde zayi ilanlarının yapıldığını ve mahkeme hesabına teminat yatırıldığını, takiple ilgili Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2019/19 esas sayılı dosyasına 15.800,00 TL (takibin %20 oranında) teminat yatırılması kaydıyla 25.01.2019 tarihinde Konya 13. İcra Müdürlüğünün 2018/13967 esas sayılı dosyası ile davacı firma yönünden durdurulduğunu, yukarıda açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1148 esas sayılı dosyası, Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2019/19 esas sayılı dosyalarından ayrı ayrı %20 teminat yatırılmış olması karşısında takdiren teminatsız olarak, Konya 13. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13967 esas sayılı dosyasının davacı yönünden işbu dava kesinleşinceye kadar takibin durdurulmasına, 0064066 Garanti -…Şb – … Uçak Kardeşler Gd. Ltd. Şti. olan 14.12.2018 vade tarihli, 79.000,00 TL bedelli çekle ilgili davacının davalıya Konya 13. İcra Müdürlüğünün 2018/13967 esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin iptaline, icra konusu…numaralı çekin istirdadı ile davacıya teslimine, davalı aleyhinde %20 oranında tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının hukuki yararı bulunmadığını, davacının dilekçesinde beyan ettiği soruşturma dosyası ile çek iptali davasında verilecek sonucun davalıyı bağlamayacağını, kambiyo senetlerinin temel ilişkiden bağımsız olduğunu, temel borç ilişkisi ile arasında doğrudan bir bağ bulunmadığını, davalının çeki elinde bulunduran yetkili hamil üçüncü kişi olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; TTK’nın 5/A maddesi uyarınca, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki davalar yanında, menfi tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu, dosya içerisinde mevcut dava dilekçesinden ve eklerinden davacının arabuluculuğa başvurduğuna dair hiçbir belge ve beyanın bulunmadığı, somut olayda davacının öncelikli talebinin menfi tespit talebi olduğu, çeklerin istirdatı istemi olması karşısında menfi tespit konusu çözülmeden istirdat değerlendirilemeyeceğinden niteliği itibariyle talebin tamamıyla arabuluculuğa tabi olduğu gerekçesiyle davanın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun 5’inci maddesinden sonra gelmek üzere 7155 sayılı Yasa’nın 20. maddesi ile eklenen 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanunu’nun 7155 sayılı Yasa ile eklenen 18/A-2 ve 6100 sayılı HMK’nın 114/2, 115/1-2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan usulen reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf isteminde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, menfi tespit davasında öncelikli olarak bir alacağın varlığının tartışıldığı, bu nedenle alacaklıya dava açarken arabulucuya başvurma dava şartının tabi tutulması ancak aynı konu ve alacakla ilgili borçlu tarafından açılacak menfi tespit davasının arabuluculuğa başvurma dava şartına tabi tutulmamasının hak arama yönünden eşitsizliğe yol açacağından menfi tespit davasının zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulünün gerektiği, davacının öncelikli talebinin menfi tespit talebi olduğu, çek istirdadı talebinin menfi tespit talebi sırasında değerlendirileceği, ilk derece mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkin olup ilk derece mahkemesince TTK’nın 5/A maddesi uyarınca, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki davalar yanında, menfi tespit davalarının da dava şartı sıfatıyla arabuluculuk kapsamında olduğu, davacının arabuluculuğa başvurduğuna dair hiçbir belge ve beyanın bulunmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 114/2, 115/1-2 maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan usulen reddine karar verilmiş bu karara yönelik istinaf başvurusu ise,
Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmiştir. 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ ya eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu Kanun’un 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Madde metni herhangi bir tereddüde ve yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde açık yazılmıştır. TTK’ya bu maddenin eklenmesini sağlayan 7155 sayılı Kanun‘un genel gerekçesinin bu konuyla ilgili kısmı ve madde için özel olarak yazılan gerekçe de bu açık anlamı desteklemektedir.
Hal böyle iken, menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nın 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan da Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabulucuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı hususu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesince bu hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu nazara alınmaksızın istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20.04.2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY: Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun HMK 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun bulunmasına, 6102 sayılı Yasa’nın 5/a maddesinde getirilen düzenlemenin dava çeşidine ilişkin olmayıp madde metninde de açıkça ifade edildiği üzere dava konusuna ilişkin olmasına, menfi tespit davalarının da konusu itibariyle bir alacağın tahsiline ilişkin bulunmasına göre davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyız.