Terditli Olarak Açılan Davalarda Arabuluculuk Dava Şartının İlk Talebe Göre Değerlendirilmesi

Türk hukuk sisteminde son yıllarda arabuluculuk, özellikle ticari davalarda zorunlu hale gelmiştir. Bu zorunluluk, özellikle alacak ve tazminat davalarında dava şartı olarak kabul edilmiştir. Ancak terditli olarak açılan davalarda, arabuluculuk şartının hangi talebe göre değerlendirilmesi gerektiği konusunda çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 2021/2034 Esas ve 2022/10 Karar sayılı kararı, bu konuyu ele alarak önemli bir içtihat oluşturmuştur. Bu makalede, söz konusu karar çerçevesinde terditli davalarda arabuluculuk dava şartının değerlendirilmesi incelenecektir.

Kararın Özeti

Davacı, davalı tarafından şirketin taşınmazlarının usulsüz ve muvazaalı bir şekilde satıldığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescili istemiştir. Eğer bu talep kabul edilmezse, terditli olarak zarar ve ziyan talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi, davanın arabuluculuk şartına tabi olduğu gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davayı usulden reddetmiştir. Davalı vekili, istinaf yoluna başvurarak, mahkemenin öncelikle görev ve yetki hususlarını incelemesi gerektiğini ileri sürmüş ve davanın reddine itiraz etmiştir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, davanın ilk talebinin tapu iptali ve tescili olduğunu, dolayısıyla arabuluculuk şartına tabi olmadığını belirlemiştir. Terditli olarak açılan davalarda arabuluculuk dava şartının, ilk talebe göre değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Terditli Davalar ve Arabuluculuk Dava Şartı

Türk hukukunda terditli dava, bir davacının birincil talebi kabul edilmezse, ikinci bir talepte bulunma yöntemidir. Bu dava türü, özellikle tazminat ve alacak talepleriyle tapu iptali ve tescili gibi davalarda sıkça karşımıza çıkmaktadır. Ancak terditli olarak açılan davalarda, arabuluculuk dava şartının hangi talebe göre değerlendirilmesi gerektiği konusu tartışmalıdır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesi gereğince, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan ticari davalarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte, tapu iptali ve tescil davaları, bir miktar paranın ödenmesine yönelik olmadığından arabuluculuk dava şartına tabi değildir. Terditli davalarda ise, ilk talebin tapu iptali ve tescili gibi arabuluculuk şartına tabi olmayan bir dava olması durumunda, ikinci talep (örneğin zarar ziyan talebi) arabuluculuk şartına tabi olsa bile, davanın genel olarak arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağı kabul edilmektedir.

İzmir BAM Kararı Çerçevesinde Değerlendirme

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, bu kararı ile terditli davalarda arabuluculuk dava şartının değerlendirilmesinde önemli bir ilkeye vurgu yapmıştır. Daire, ilk talebin tapu iptali ve tescili gibi bir talep olması nedeniyle davanın arabuluculuk şartına tabi olmadığını, dolayısıyla mahkemenin arabuluculuk dava şartı yokluğundan davayı reddetmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir.

Bu karar, terditli davalarda arabuluculuk dava şartının hangi talebe göre değerlendirileceği hususunda bir kılavuz niteliğindedir. Özellikle, birden fazla talep içeren ve bazı taleplerin arabuluculuk şartına tabi olduğu durumlarda, davanın genel yapısına bakılarak ilk talebin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, terditli davalarda arabuluculuk dava şartının yanlış yorumlanmaması için ilk talebe odaklanılması gerektiği bir kez daha ortaya konulmuştur.

Sonuç

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin bu kararı, terditli davalarda arabuluculuk dava şartının hangi talebe göre değerlendirilmesi gerektiği konusunda önemli bir içtihat sunmaktadır. İlk talebin tapu iptali ve tescili gibi arabuluculuk şartına tabi olmayan bir talep olması durumunda, terditli taleplerin arabuluculuk şartına tabi olup olmamasının bir önemi bulunmamakta ve davanın arabuluculuk dava şartı gerekçesiyle reddedilmesi hukuka aykırı görülmektedir. Bu karar, hukuk sisteminde terditli davaların değerlendirilmesi açısından önemli bir mihenk taşıdır ve uygulamada yanlış anlamaların önüne geçilmesi adına yol gösterici niteliktedir.


KARARIN TAM METNİ:

T.C.İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2021/2034
Karar : 2022/10
Tarih : 04.01.2022
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 14.07.2020 gün ve 2020/327 Esas 2020/331 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.

Davacı vekili, müvekkili ile ağabeyi olan … ‘in …Şti. ‘nin % 50-%50 ortağı olduklarını, davalının 24.06.2010 tarih ve 2010/1 no’lu genel kurul kararı ile 10 yıl müddetle şirkete müdür seçildiğini, müdürlük yetkisi 24.06.2020 tarihinde sona ermeden 2 gün önce 22.06.2020 tarihinde davalının bu konuda hiçbir yetkisi olmamasına rağmen şirketin tüm malvarlığı olan “… İli, … İlçesi, … mah., … ada, … parsel” de kain 15.629,38 metrekare zeytin ağaçlı tarla vasıflı taşınmaz ile “… İli, … İlçesi, … mah., … ada, … parsel” de kain 26.682,01 metrekare zeytin ağaçlı tarla vasıflı taşınmazı tapuda son derece düşük satış bedelleri göstererek, genel kurul kararı alması gerekmesine rağmen bu karar da alınmaksızın, usulsüz ve muvazaalı bir biçimde, başkalarına satmış yahut satmış gibi göstererek tapuda devrettiğini, ekte sunulan bilirkişi kıymet takdir raporuna göre taşınmazlardan bir tanesinin muhammen bedelinin 6.691.345,00.-TL. ve diğerinin de 24.951.006,00.-TL. (yani toplamda iki taşınmazın değeri 31.642.351,00.-TL) iken davalının taşınmazlardan birini 1.950.000,00.-TL.’ye ve diğerini de 2.050.000,00.-TL.’ye olmak üzere toplamda 4.000.000,00. TL’ye satmış gibi gösterdiğini, bu görünürdeki satış işleminin baştan itibaren sakat doğmuş geçersiz bir hukuki işlem olduğunu, davalının sadece müdürlük yetkisine dayanarak bu işlemi yapabilmesinin hukuken mümkün olmadığını, ana sözleşmede taşınmaz satışına ilişkin yetki varsa, yönetim kurulunun şirket taşınmazını da satabileceğini, ancak mevcut durumda olduğu gibi, şirketin tüm mal varlığını oluşturan taşınmazların satışı için uygulanamayacağını, yapılan satışın TTK.443/2 kapsamında değerlendirilip, TTK.388. maddeye göre genel kuruldan yetki alınmasını gerektirdiğini, davalının bu konuda bir genel kurul kararı olmaksızın ve müvekkilinin de muvafakatini almaksızın bu işlemi yaptığını, satış bedellerinin son derece düşük gösterilerek şirketin %50 ortağı olan müvekkilinin de zarara uğratıldığını, satış bedellerinin ödendiğine dair banka havale makbuzu ve dekont bulunmadığını, şirket kasasına intikal ettirilmediğini, yarısının müvekkiline ödenmediğini, satış bedellerinin nerede olduğunun belli olmadığını, taşınmazların usulüne uygun satımı halinde bile fatura kesilmesi, deftere işlenmesi gerekmesine rağmen ortada hiçbir fatura bulunmadığını ve deftere de işlenmediğini, şu an şirketin müdürsüz olduğunu, şirket ortakları arasında güven ilişkisi kalmadığını, ortakların bir araya gelip genel kurul toplantısı yapma ihtimallerinin ortadan kalktığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların satış işlemlerinin iptali ile bu taşınmazların tapu kayıtlarının ip al edilerek … Şti. adına tesciline, tapu iptal ve tescil talebi kabul edilmediği takdirde, bu defa terditli olarak; müvekkilinin zarar-ziyanının ve normal şartlarla satış olsa idi elde etmesi gereken gelirin hesaplanarak 22.06.2020’den itibaren ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, öncelikle acilen ve tedbiren, dava sonunda da neticeten, şirkete dışarıdan bir yönetim kayyımının tayin edilmesine, şirketin haklı nedenlerle feshine ve tasfiyesine, tasfiye sonucunda ortaya çıkacak müvekkiline ait tasfiye payının ticari faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemenin 2020/300 Esas sayılı davasında düzenlenen 02.07.2020 tarihli tensip tutanağı ile birlikte eldeki bu tapu iptali ve tescili davasının, şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin davadan tefrikine karar verilmiş, davacı tarafça davalı … hakkındaki tapu
iptali ve tescil isteğine ilişkin davanın 2020/327 Esas numarasına kaydı yapıldığı anlaşılmıştır.

Davalı vekili, davacı tarafın, mahkemenin 2020/300 E. sayılı dosyasındaki taleplerinin terditli talep olduğunu, terditli taleplerin tefrik edilerek görülmesi nin mümkün olmadığını, mahiyeti farklı olan her iki davanın birlikte açılması nedeniyle davanın reddi gerekirken hatalı olarak dosyanın tefrikine karar verildiğini, tapu iptali ve tescili davası şahsi hakka yönelik bir dava olarak açıldığından Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, taşınmaz aynından kaynaklanan uyuşmazlıklarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olması ve taşınmazların … İli … İlçesi’nde bulunması, … İli … İlçesi’nde Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bulunması nedeniyle yetkili mahkemenin Urla Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, uyuşmazlığın ticari dava olarak kabul edilmesi durumunda, davacı tarafça dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuru yapılmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini, haklarında dava açılmamış olan dava konusu taşınmazın yeni maliklerinin, taşınmaz üzerindeki haklarına tedbir konulamayacağından davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, … şirketine olan 7.562.100 TL borcun ödenememesi ve taşınmazı kullanması nedeniyle dava konusu taşınmazın satıldığını, satım işleminde taşınmazların tapudaki rayiç bedelinin esas alındığını, davacının dava ehliyeti olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, mahkemenin 2020/300 Esas sayılı davasında düzenlenen 02/07/2020 tarihli tensip tutanağı ile birlikte eldeki bu tapu iptali ve tescili davasının, şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin davadan tefrikine karar verilerek davacı tarafça davalı … hakkındaki tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davanın 2020/327 Esas numarasına kaydı yapıldığı, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/a-2 maddesi uyarınca davacı tarafın arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava açılışı sırasında mahkemeye sunma zorunluluğu bulunmakta olup, bu hususun dava şartı olduğu, 7115 sayılı yasanın 20. maddesi ile TTK’nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesinin yürürlüğe girmesinden (01/01/2019 tarihinden) sonra davanın 30.06.2020 tarihinde açıldığı, bu maddeye göre; TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat istekleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvuru yapılmasının dava şartı olduğu, davanın dava özel şartlarından olan arabulucuya başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Davalı vekili, mahkemece görev yönünden itirazları değerlendirilmeden yetkisiz ve görevsiz mahkemece arabuluculuk şartının yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, öncelikle göreve ilişkin dava şartının incelenmesi gerektiğini, akabinde yetkiye ilişkin itirazların incelenmesi ile mahkemenin yetkili ve görevli olduğuna karar vermesi durumunda diğer dava şartlarına ilişkin inceleme yapması gerektiğini, bu hususun, Anayasa’nın 37. ve 142.maddelerinde güvence altına alınan “kanuni (doğal) hakim” ilkesinin doğal bir sonucu olduğunu, görevsiz mahkemece dava şartının yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin mümkün olmadığını, tapu iptali ve tescili davası şahsi hakka yönelik bir dava olarak açıldığından Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, davacı tarafça müvekkili tarafından gerçekleştirilen işlemin muvazaalı olduğuna yönelik muvazaa iddiasını incelemede “asliye hukuk mahkemeleri” görevli olup İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli mahkeme olmadığını, taşınmaz aynından kaynaklanan uyuşmazlıklarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olması ve taşınmazın … İli … İlçesi’nde bulunması, Urla ilçesinde Asliye Hukuk Mahkemesinin bulunması nedeniyle yetkili mahkemenin Urla Asliye Hukuk Mahkemeleri olacağını, muvazaa davası TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olmadığından 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanında kaldığını, tapu iptali ve tescili davasının taşınmazın sahibi olan kişiye yöneltilmesi gerektiğinden mahkemenin görev ve yetki incelemesinden sonra husumet yönünden inceleme yapması gerektiğini, davacı tarafın 2020/300 E. sayılı dosyasındaki talepleri, terditli talepler olup terditli taleplerin tefrik edilerek görülmesinin mümkün olmadığını, mahiyeti farklı olan her iki davanın birlikte açılması nedeniyle davanın reddini gerekmekte iken hatalı olarak dosyanın tefrikine karar verildiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.

Dava, tapu iptal tescil ,bu talep kabul edilmediği takdirde, terditli olarak; zarar-ziyanın tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın arabulucuya başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.

01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A- 1 maddesinde ” Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ” hükmüne, yine 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 2. fıkrasının 4. cümlesinde “Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu bağlamda aynı kanun ile 6102 sayılı TTK’ya 5/A maddesi ile getirilen düzenleme ile, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir.

Davanın konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir
kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani HMK 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK 166. maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde, uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakta ise de, Anayasamız uyarınca, uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olduğu dikkate alındığında, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların ticari arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerekir. (Yargıtay 11. H.D’nin 04.11.2020 tarih 2019/3611 E, 2020/4734 K sayılı kararı ve aynı yöndeki 10.02.2020 tarih ve 2019/3048 E – 2020/1093 K, 17.02.2020 tarih 2020/197 E-2020/1578K sayılı kararları).

Bu hukuki açıklamalar ışığında, davacı tarafların ortağı olduğu şirkete ait taşınmazların şirketin müdürü olan davalı tarafından usulsüz ve muvazaalı bir biçimde satıldığı iddiasına dayalı olarak dava konusu taşınmazların satış işlemlerinin ve taşınmazların tapu kayıtlarının iptal edilerek şirket adına tescili, tapu iptal ve tescil talebi kabul edilmediği takdirde, terditli olarak; zarar-ziyanın ve normal şartlarla satış olsa idi elde etmesi gereken gelirin tahsilini istemiştir. Görüldüğü üzere şirket ortakları arasında ortaklık ilişkisi ve şirket müdürlüğü sıfatından kaynaklanan davada TTK’da düzenlenen şirketler hukukuna dayanıldığından dava mutlak ticari dava niteliğindedir.

Ancak davacının ilk talebi tapu iptal tescil, terditli talebi ise tazminat talebine ilişkindir. Terditli olarak açılan davalarda arabuluculuk dava şartının ilk talebe göre değerlendirilmesi gerekmekte olup davacının esas ilk talebi tapu iptal tescil talebi olmakla bir miktar paranın ödenmesine yönelik alacağın tahsili talebi bulunmadığından arabuluculuk dava şartına tabi değildir.

Bu nedenle davada arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmadığından mahkemece, davanın arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı gözetilerek yargılamaya devamla ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken dava şartına aykırı olarak arabulucuya başvuruya ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu durumda, ilk derece mahkemesince zorunlu arabuluculuk dava şartına tabi olmayan davada yanılgıya düşülerek arabuluculuk dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunup, dava şartlarına aykırılık bulunmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 353/1-a-4 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM :

Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.07.2020 tarih 2020/327 Esas 2020/331 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-4
maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Makalemizi Oylar mısınız?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now

WhatsApp
Merhaba; ben arabulucu ,size nasıl yardımcı olabilirim.