Arabuluculuk, hukuki uyuşmazlıkların mahkemeye gitmeden çözülmesine yardımcı olan alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. 7155 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerden sonra, ticari davalarda arabuluculuk, dava şartı haline getirilmiştir. Ancak bu süreçte en kritik meselelerden biri, dava şartı olan arabuluculuğa ne zaman başvurulması gerektiği konusunda ortaya çıkan tartışmalardır. Bu yazıda, arabuluculuğa başvurulması zorunluluğunun dava tarihi itibarıyla dikkate alınması gerektiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin 2021/3420 Esas ve 2021/2379 Karar sayılı içtihadı ışığında incelenecektir.
Zorunlu Arabuluculuğun Dava Şartı Olarak Kabul Edilmesi
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesi ve 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, ticari uyuşmazlıklar kapsamında zorunlu arabuluculuğa başvurulması gerekmektedir. Bu, tarafların dava açmadan önce arabuluculuk sürecine başvurup sonuçlandırmalarını zorunlu hale getirmektedir. Arabuluculuğa başvurulmaması durumunda mahkemeler, dava şartı yokluğundan davayı reddetmektedir. Ancak arabuluculuğun dava şartı olduğu durumlarda, tarafların ne zaman arabulucuya başvuracağı konusunda belirli kurallar bulunmaktadır.
Dava Tarihi ve Arabuluculuğa Başvuru Zamanlaması
İlgili yargı kararında, arabuluculuk dava şartının dava tarihine göre değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Davacı taraf, davayı açtıktan sonra arabulucuya başvurmuş ve bu durum mahkeme tarafından dava şartının yerine getirilmemesi olarak kabul edilmiştir. Dava açıldıktan sonra yapılan arabuluculuk başvurusu, 7155 sayılı kanun kapsamında dava şartı arabuluculuğun amacına uygun olarak değerlendirilmemektedir. Dava tarihinden sonra gerçekleştirilen arabuluculuk başvurusu, dava şartını yerine getirmiş sayılmamaktadır. Bu nedenle, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması zorunludur.
Arabuluculuğun Dava Şartı Olarak Geçerliliği
Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, dava tarihinden sonra gerçekleştirilen arabuluculuk süreci, dava şartını karşılamamaktadır. Dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulması gereken hallerde, dava tarihinden önce bu sürecin tamamlanmış ve sonuç tutanağının düzenlenmiş olması gerekmektedir. Aksi halde mahkeme, dava şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle davayı usulden reddetmektedir.
Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi, 2021/3420 Esas ve 2021/2379 Karar sayılı kararında, davacının dava açmadan önce arabuluculuk başvurusunda bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kararda, arabuluculuk dava şartının dava tarihine göre değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu karar, zorunlu arabuluculuğa başvurulurken dava tarihinin dikkate alınmasının önemini ortaya koymaktadır.
Sonuç
Zorunlu arabuluculuk, ticari davalarda önemli bir dava şartı haline gelmiştir. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması, sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, dava tarihinden sonra arabuluculuğa başvurulmuş olması, dava şartının yerine getirildiği anlamına gelmemektedir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2021/3420 Esas ve 2021/2379 Karar sayılı içtihadı da bu hususu net bir şekilde ortaya koyarak, dava tarihinin arabuluculuk sürecinin başlamasında esas alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Karar Örneği:
T.C.İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
ONBEŞİNCİ HUKUK DAİRESİ
Esas : 2021/3420
Karar : 2021/2379
Tarih : 15.12.2021
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
Davacı vekili, davalının müvekkili şirkete yaptırdığı çelik kapıların ayıplı ve kalitesiz olması nedeniyle davalıya iadesinin yapıldığını; ancak davalıya verilen, … Bankası Kırklareli 31.05.2020 tarih, … nolu 7.500.00 TL ve 31.06.2020 tarih … nolu 7.500,00 TL iki adet çekin müvekkili şirkete iade edilmediğini, müvekkili şirketin Covid-19 nedeniyle, ticari itibarı bozulmaması için 31.05.2020 tarihli 7.500,00 TL’lik çeki ödediğini belirterek, davalının elinde bulunan 31.06.2020 tarih ve 7.500,00 TL’lik çekin tahsil edilmemesi için ihtiyati tedbir konulmasına, yargılama sonucunda çekin iptaline karar verilmesini, ödenilen 31.05.2020 tarih 7.500,00 TL’lik çek bedelinin yasal faiziyle iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kapıların sözleşmeye uygun olarak yapıldığını, davacı tarafından teslim alınan kapıların kendisine iade edilmediğini, davacı şirket tacir olduğundan kabul anlamına gelmemek üzere kapıların ayıplı olması söz konusu olsa bile davacı şirketin süresinde ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğinden malı satın aldığı şekli ile kabul etmiş olduğunu belirterek, davanın reddi ile ihtiyati tedbir talebinin koşullarının oluşmaması nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece verilen 18/11/2020 tarih ve 2020/379 esas, 2020/755 karar sayılı karar ile; davanın verilen çeklerin bedelsiz kalması nedenine dayalı sebepsiz zenginleşme davası olduğu, sebepsiz zenginleşemeye dayanan alacak davasında, dava konusunun bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olduğu ve davacı vekilinin dava açmadan önce arabulucuya başvurduğuna ilişkin herhangi bir belge sunmadığı anlaşıldığından davanın 7155 Sayılı yasa ile değişik 6102 Sayılı TTK‘nun 5/A ve aynı sayılı yasa ile değişik 6325 Sayılı Kanunun 18/A maddesinin birinci fıkrası uyarınca arabuluculuğa başvurulmasına ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesi ile; mahkemenin davayı önce istirdat ve sebepsiz zengileşme davası olarak nitelendirmesi üzerine, her iki dava için de arabuluculuk işlemleri için başvuru yapılarak arabulucu tutanaklarının yerel mahkemeye ibraz edilmesine rağmen, dava şartı arabulucu tutanağı olmadığı için davanın reddine dair karar verilmesinin usul ve yasalara aykırı olduğunu; açılan çeklerin iptali davasında dava şartı olarak arabuluculuk şartı bulunmadığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Dairemizin 17/03/2021 tarih ve 2021/413 esas, 2021/558 karar sayılı kararı ile, somut olayda, davacı tarafça, iş bedeli olarak verilen ve ödenen çek için istirdat, henüz ödenmeyen çek için ise menfi tespit talebine ilişkin sebepsiz zenginleşmeye dayalı açılan davada davacı tarafça dava tarihinden sonra 30/10/2020 tarihinde arabulucuya başvurulduğu ve 06/11/2020 tarihinde arabuluculuk tutanağının düzenlendiği gerekçesiyle mahkemece davanın arabuluculuğa başvurulmasına ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmiş ise de; davalının gerçek kişi olduğu, mahkemece davalının tacir olup olmadığının araştırılmadığı ve dosyada davalının tacir olduğuna ilişkin belgeler bulunmadığından, öncelikle bu hususun araştırılarak davalının tacir olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece 22/09/2021 tarihli ara kararı ile, davalının bilanço usulüne göre defter tuttuğu anlaşılmakla mahkemenin görevli olduğunun tespitine, dava tarihi itibariyle ödenen 31/05/2020 tarihli çek bakımından açılan istirdat davasının tefriki ile ayrı bir esasa kaydına karar verilmiştir. Mahkemece, Dairemizin kaldırma kararı sonrasında, davalının tacir olup olmadığına ilişkin araştırma yapılmıştır.
Bu kapsamda İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği tarafından gönderilen 29/04/2021 tarihli yazıda, davalı …’nun 27/02/2015 tarihinde İstanbul Bilumum Demir İşleri Sanatkarları Odasına kayıtlı olduğu belirtilmiş; Yenibosna Vergi Dairesi Müdürlüğünün 01/07/2021 tarihli yazısında ise, …’nun 27/07/2013 tarihinden itibaren Çelik Kapı Pencere, Bunların Kasaları, Kapı Eşiği, Panjur vb.imalatı ticari faaliyeti gösterdiği, bilanço esasına göre defter tuttuğu belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 2020/84135 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağına göre, istirdat davası yönünden 02/09/2020 tarihinde arabuluculuk sürecinin başlatıldığı, 11/09/2020 tarihinde “anlaşamama” yönünde son tutanağın tutulduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemenin 22/09/2021 tarih ve 2021/787 esas, 2021/770 karar sayılı kararı ile, yapılan araştırmada davalının bilanço usulüne göre defter tuttuğu, tacir olduğu anlaşılmakla yargılamaya devam olunmuş ise de, davacı davaya konu 31.05.2020 tarihli çeki ödediğini dava dilekçesinde açıkça beyan ettiğinden istirdadını ve 31.06.2020 tarihli çekin iptalini talep ettiği, İstanbul BAM kaldırma kararı ile davaya ödenen çekler bakımından istirdat, ödenmeyen çekler bakımından menfi tespit davası olarak devam edilmesi gerektiğinden bahsedilmiş olup, 31.06.2020 tarihli çek bakımından dava tarihinde ödenmemiş olması bakımından menfi tespit talebinde bulunduğu ve menfi tespit davalarında arabuluculuk dava şartı olmadığından yargılamaya devam olunmuş ise de, dava tarihi itibari ile ödenen 31.05.2020 tarihli çek bakımından açılan istirdat davasının konusunun, bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olduğu ve davacı vekilinin dava açmadan önce arabulucuya başvurduğuna ilişkin herhangi bir belge sunmadığı, dava açıldıktan sonra arabuluculuk başvurusu yaptığı anlaşıldığından davanın 7155 Sayılı yasa ile değişik 6102 Sayılı TTK’nın 5/A ve aynı sayılı yasa ile değişik 6325 Sayılı Kanunun 18/A maddesinin birinci fıkrası uyarınca arabulucuğa başvurulmasına ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle TTK’nın 5/A ve HMK 115/2 maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemece istirdat davası için alınan … nolu arabuluculuk son tutanağının gözden kaçırıldığını, dava konusu arabuluculuk maddesini yanlış yorumladığını belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Somut olayda, davacı tarafından istirdat istemiyle açılan davanın asıl davadan tefrik edildiği, mahkemece yapılan araştırmada davalının bilanço esasına göre defter tuttuğu, tacir olduğu, istirdat isteminin bir miktar
para alacağına ilişkin olduğundan 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesi gereğince dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu, davanın 25/06/2020 tarihinde açıldığı, davacının istirdat davası yönünden zorunlu arabuluculuğa 02/09/2020 tarihinde başvurduğu ve son tutanağın 11/09/2020 tarihinde tutulduğu, dava açıldığı sırada henüz arabuluculuğa başvurulmamış olduğu anlaşılmakla, mahkemece davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle TTK’nın 5/A ve HMK’nın 115/2.maddesi gereğince reddine karar verilmesi yerinde olmuştur.
Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas
yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerden;
1-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/09/2021 tarih ve 2021/787 esas, 2021/770 karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-İstinaf harçları peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.