Arabuluculuk, günümüz hukuk sisteminde uyuşmazlıkları çözmek için önemli bir mekanizma olarak kabul edilmektedir. Bu yöntemin temel özelliği, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konular hakkında anlaşarak uyuşmazlığı çözmeleridir. Ancak arabuluculuk süreci sonunda yapılan anlaşmaların geçerliliği, bazı durumlarda tartışmalara yol açabilmektedir. Özellikle ibraya ilişkin hükümler ile arabuluculuk anlaşmalarının nasıl değerlendirileceği konusunda Yargıtay kararları, bu sürece ışık tutmaktadır.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/436 Esas ve 2022/1380 Karar Sayılı Kararının İncelenmesi
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 07.02.2022 tarihli kararı, arabuluculuk sonunda yapılan anlaşmaların ibraya ilişkin hükümlerle değerlendirilmesinin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır. Kararda, Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesi ile arabuluculuk anlaşma tutanaklarının nasıl bir ilişkide olduğuna dair önemli bir hukuki tartışma ele alınmıştır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesi ve Arabuluculuk Anlaşmaları
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesi, işçi-işveren ilişkilerinde işçinin alacaklarının ibra edilmesine yönelik düzenlemeler getirmiştir. İbra sözleşmesinin geçerli sayılabilmesi için belli şartların yerine getirilmesi zorunludur. Ancak bu hükmün arabuluculuk anlaşmalarına nasıl uygulanacağı konusunda çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Yargıtay, bu kararında, ibra hükümlerinin arabuluculuk anlaşma tutanaklarına uygulanamayacağı sonucuna varmıştır. Kararın gerekçesinde, aksi bir yorumun, arabuluculuk sürecini işlevsiz hale getireceği belirtilmiştir.
Arabuluculuk Kanunu ve Arabuluculuk Anlaşmaları
Arabuluculuk faaliyeti, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu çerçevesinde düzenlenmiştir. Kanunun 18/5. maddesi, arabuluculuk sonucunda varılan anlaşma üzerinde tarafların dava açamayacağını açıkça hükme bağlamaktadır. Bu düzenleme, arabuluculuk sürecinin bağlayıcı ve nihai bir çözüm sağlayıcı niteliğini ortaya koyar. Yargıtay, bu düzenlemeye dayanarak, arabuluculuk anlaşma tutanağının ibraya dayalı hükümlerle değerlendirilemeyeceğini vurgulamıştır.
Yargıtay’ın Değişen Yaklaşımı
Yargıtay’ın önceki kararlarında, arabuluculuk anlaşma tutanakları, ibraya ilişkin hükümler çerçevesinde ele alınmaktaydı. Ancak Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarihli kararı ile iş hukukuna ilişkin davalara bakan 22. Hukuk Dairesi’nin kapatılması ve bu tür uyuşmazlıkların 9. Hukuk Dairesi’ne devredilmesi üzerine yeni bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç olarak, 6325 sayılı Kanun’un 18/5. maddesi gereği, arabuluculuk anlaşmalarının ibraya ilişkin hükümlerden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Sonuç
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin bu kararı, arabuluculuk süreci sonunda varılan anlaşmaların bağlayıcı niteliğini pekiştirmektedir. Arabuluculuk sonunda tarafların üzerinde anlaştığı hususlar hakkında dava açılması, hukuki güvenlik ve istikrar açısından mümkün değildir. Bu karar, arabuluculuğun etkili bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak kabul edilmesine ve uygulamada doğan tereddütlerin giderilmesine önemli bir katkı sağlamıştır.
Makalenin tamamında, arabuluculuk sürecindeki anlaşmaların ibraya ilişkin hükümlerle değerlendirilemeyeceği vurgulanarak, arabuluculuğun etkili ve bağlayıcı bir çözüm yöntemi olduğu ortaya konulmuştur. Bu durum, arabuluculuk sürecini daha işlevsel hale getiren ve tarafların güvenliğini sağlayan önemli bir hukuki yaklaşımı temsil etmektedir.
KARARIN TAM METNİ:
Yargıtay
9. Hukuk Dairesi
Esas No.: 2022/436
Karar No.: 2022/1380
Tarihi: 07.02.2022
İlgili Mevzuat: 6098 sayılı Kanun m. 420, 6325 sayılı Kanun m.18/5
Karar Özeti: Arabulucu önünde yapılan anlaşmada ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. addesinin uygulanması mümkün değildir. Aksi kabulde arabulucu önünde tarafların anlaşması imkansız hale gelir. Nitekim 6325 sayılı Kanunun 18/5 madde hükmünde arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya arılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı öngörülmüş olup, buna göre ibraya ilişkin düzenlemelerden hareketle arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliği değerlendirilemez.
Her ne kadar Dairemizin 11.09.2019 tarihli ve 3694-13040 sayılı ilamında arabuluculuk anlaşma tutanağı ibra hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş ise de, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin Dairemize devredilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede yukarıda belirtilen sonuca varılmıştır.
Yargıtay Kararı
Bölge Adliye Mahkemesince 17/11/2021 tarihli ek karar ile davalı tarafın temyiz istemi red edilmiş ise de, davaya konu ( iptal istemine konu) arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin içeriği ve belirlenen alacak tutarı dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesin olmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen 17/11/2021 tarihli EK KARARIN BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi. Hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait iş yerinde satın alma şefi olarak çalıştığını, davalının baskı, yıldırma ve zorlama ile davacıyı arabulucuya yönlendirip iş sözleşmesinin bu şekilde sonlandırıldığını, irade fesadı durumu olduğundan 29/04/2020 tarihli arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek, söz konusu tutanak ve belgenin iptaline karar verilmesini, istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesinin zorlama ile arabuluculuk süreci sonucunda feshedildiği iddiasının doğru olmadığını, sözleşmenin davacı tarafça fesh edildiğini, fesih sonarsı davacının rızası ile katıldığı arabuluculuk işlemlerinin Kanuna uygun ve geçerli olduğunu, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, 6325 sayılı Arabuluculuk Kanuna göre arabuluculuğun, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanması gerektiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin ikinci fıkrasında ise ibraya ilişkin hüküm olup “…ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka
aracılığıyla yapılması şarttır.
Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.” düzenlemesine yer verildiği, bu hükmün emredici nitelikte olduğu, davaya konu arabuluculuk tutanağının düzenlendiği tarih ve ibra beyanının içeriği dikkate alındığında, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir zamanda uyuşmazlık konusu olmadan ve işçinin başvurusu bulunmadan ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı düzenlendiği, ibra niteliğindeki tutanağın tarih ve içeriği itibari ile arabuluculuğa elverişli olmadığı, gerekçesi ile davanın kabulüne, karar verilmiştir.
İstinaf:
Karara karşı, davalı tarafça istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, özetle, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasa ile dosya içeriğine uygun olduğu, gerekçesi ile davalı başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Bölge Adliye Mahkemesi kararını davalı taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Dava, ihtiyari arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin iptali istemine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının davalıya ait işyerinde satın alma şefi olarak çalışırken 17/04/2020 tarihinde işverence görevinin değiştirildiği, davacının bu görev değişikliğini kabul etmeyerek kıdem tazminatı ödenmesini talep ettiği ve işverence talebin kabul edilerek 28/04/2020 tarihinde işten çıkışının yapıldığı anlaşılmaktadır.
İş sözleşmesinin feshi sonrasında davalı talebi üzerine tarafların ihtiyari arabuluculuğa başvurduğu ve 29/04/2020 tarihinde anlaşıp, anlaşma belgesini imzaladıkları, belge içeriğinde bir kısım tazminat ve alacaklara karşılık davacıya net 98.878,75 TL ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür.
Davacı taraf, dava dilekçesinde, 29/04/2020 tarihli arabuluculuk tutanakları ile davalının kendi arabulucusuna zorlanarak iş sözlemesinin fesh edildiğini iddia etse de, yukarıda açıklandığı üzere iş sözleşmesi görev değişikliğini kabul etmemesi nedeniyle davacı talebiyle sonlandırılmıştır. Davacının irade fesadına yönelik “ baskı, yıldırma ve zorlama” iddialarıyla ilgili ise ispata yönelik somut tanık anlatımları olmadığı gibi başkaca da delil sunulmamıştır.
Öte yandan arabuculunun “tarafsız olmadığı” iddiası da ispatlanmamıştır. Mahkemece, arabulucu önünde yapılan anlaşmanın ibra niteliğinde olduğu, ibraya ilişkin hükmün emredici nitelikte bulunduğu ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununn 1. maddesi uyarınca tarafların ancak üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konuda arabulucuya gidebilecekleri hususun düzenlendiği, ibra niteliğinde belge üzerinde tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri bir durum söz konusu olmadığı, gerekçesiyle dava kabul edilmiştir.
Arabulucu önünde yapılan anlaşmada ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin uygulanması mümkün değildir. Aksi kabulde arabulucu önünde tarafların anlaşması imkansız hale gelir. Nitekim 6325 sayılı Kanunun 18/5 madde hükmünde arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı öngörülmüş olup, buna göre ibraya ilişkin düzenlemelerden hareketle arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliği değerlendirilemez.
Her ne kadar Dairemizin 11.09.2019 tarihli ve 3694-13040 sayılı ilamında arabuluculuk anlaşma tutanağı ibra hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş ise de, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin Dairemize devredilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede yukarıda belirtilen sonuca varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü
hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç :
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye
iadesine, 07.02.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.